ASU MARO – MİLLİYET SANAT
Erdemler mi, otorite mi?
Tiyatroadam’ın sahnelediği Nâzım Hikmet imzalı ‘İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?’, keyifle izlendiği yetmezmiş gibi aradan zaman geçtikçe kafanızda yeni sorular açan bir oyun…
ASU MARO – FUAYE NOTLARI
Bir yönetici için hangisi makbuldür? Yanında çalışanlarca sevilen, eşitlikçi bir yönetim anlayışı benimsemiş, adil, dürüst ve erdemli bir insan olarak anılmak mı? Yoksa her şeyden önce korkulan, sözünün üstüne söz söylenemeyen, dediği dedik bir otorite figürü olarak bilinmek mi?
Görseniz, ‘yönetici’ demezdiniz, senin benim gibi biriydi. Seviliyor muydu? Evet. Ama ya otorite? Güç?
Bir imza için elli kere geri göndermediği, bir ay kapılarda bekletmediği halka bile beğendiremiyordu kendisini. Mevki sahibi adam öyle mi olurdu? Bu kadar kolay ulaşılabildiğine göre matah biri olmasa gerekti.
‘Hizaya getirilme’ süreci
Hele hele bürokrasinin çarkının dişlileri için, gerçek bir tehlike, bir ‘kötü örnek’ti. İşlerin bu kadar kolay hallolabildiği bir fark edilirse düzen altüst olurdu maazallah. Petrof’u ‘iyi insan’lıktan çıkarmanın bir yolu bulunmalıydı acilen.
Nâzım Hikmet’in 1955 yılında yazdığı, kendine has üslubunu her Oyunda koruyan Tiyatroadam’ın da onuncu yıl oyunu olarak seçtiği ‘İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?’, tam da bu süreci anlatıyor. Petrof’un ‘yoldan çıkarılma’ ya da başka bir deyişle ‘hizaya getirilme’ sürecini.
Bu yola baş koyan İvan İvanoviç, önce insanın başına gelebilecek en büyük felaketin ne olduğunu sorguluyor. Hangi zayıf noktasından yakalamalı Petrof’u da şeytana ruhunu sattırmalı? Cevabını da yine insanın en büyük düşmanında buluyor: Egosundan yakalıyor onu. Biz de adım adım güç ve iktidar sahibi oldukça insanlıktan çıkan, kendi resimleri ve büstleriyle dolu ‘makamının’, gittikçe büyüyen yaldızlı kapıları ardında dalkavukların uğultusundan en yakınlarının sesini duyamaz olan Petrof’un felakete sürüklenişini izliyoruz.
Söyleyecek sözü olan oyunlar
Tiyatroadam, ilk oyunları ‘Albay Kuş’tan beri hem söyleyecek sözü olan oyunlar seçmekte hem de onları kendilerine has çarpıcı bir rejiyle sunmakta istikrarını korumuş bir topluluk. ‘İvan İvanoviç’ de, altmış yıl önce Sovyetler Birliği’nde yasaklanmış, her devirde fincancı katırlarını ürkütme potansiyelini koruyan, çarpıcı bir metin.
Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın başarılı genç yönetmeni Emrah Eren, ekiple müthiş bir doku uyuşması yaşayarak ‘İvan İvanoviç’i hem bir Tiyatroadam oyunu kılmayı, hem de sahneye kendi imzasını atmayı başatmış.
Özellikle ikinci yarıda son derece hızlanan bir tempoya ve komedi dozuna ulaşan oyun, altmış yıl önce yazıldığını hiç hissettirmeden, metnin zaman zaman barındırdığı didaktik mesajları en aza indirerek ama elbette içini boşaltmadan sunan, eğlenceli bir seyir deneyimi sunuyor seyirciye.
Artık iyi işlerin yarısından çoğunda imzasını görmeye alıştığımız Barış Dinçel, çok işlevli dekor ve kostüm tasarımıyla bir Tiyatroadam klasiği olarak Petrof’u oynayan Fatih Koyunoğlu dışında herkesin farklı farklı karakterleri canlandırdığı oyuna müthiş bir tempo kazandırıyor. Yüksel Aymaz’ın ışık tasarımı, adeta oyunculardan biri kadar aktif rol oynuyor, Esra Yurttut’un koreografisi de öyle.
Ve oyuncular… Tiyatroadam her daim iyi ekip oyunculuğunun parlak bir örneğini sergiledi. Burada da geleneği bozmuyor. Fatih Koyunoğlu, müthiş bir Petrof olmuş zaten; Aşkın Şenol, Baransel Gürsoy, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Gökhan Azlağ ve Pınar Tuncegil ile dinamik ekip tamamlanıyor.
‘İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?’ keyifle izlendiği yetmezmiş gibi aradan zaman geçtikçe kafanızda yeni sorular açan bir oyun. Her şeyden önce, tiyatroyu hem çağın, dünyanın ve ülkenin sorunlarını anlatmak için bir araç olarak görüp hem de eğlenceli olmayı başaran Tiyatroadam onuncu yılına ulaşmışsa, bu kutlanacak bir şey.
YABANCI KALMA