BEGÜM KAKI – ARTFULLİVİNG
Sahneye koydukları her oyunda kendi çizgilerini yansıtan ve dikkatleri çeken Tiyatroadam’ın yeni oyunu İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? üzerine oyunun yönetmeni Emrah Eren ve oyuncuları Aşkın Şenol ve Fatih Koyunoğlu ile konuştuk.
Tiyatroadam bu sene 10’uncu yaşını kutluyor. Bu yola çıkarken aklınızda neler vardı, şu an bulunduğunuz yerden baktığınızda bu 10 yıl nasıl geçti?
Fatih Koyunoğlu: İlk oynadığımız oyunumuz Albay Kuş’tu. Aklımızda sadece bu oyunu hakkıyla oynamak vardı. Büyük iddialarımız ya da büyük hedeflerimiz yoktu. Sahne üzerinde olabilmek başlı başına bir iddia barındırıyor zaten. Sonrasını biz yol yürümeye başladıkça şekillendirdik. Bazen de seçtiğimiz yollar bizi şekillendirdi. Evet şimdi baktığımızda 10’uncu sezonumuzdayız. Nasıl geçti derseniz: İnatla, sabırla, çok çalışarak ve çok tartışarak geçti.
Aşkın Şenol: 10 yılın geçmiş olması dışardan görünen bir kavram galiba. Biz de kendimize biraz uzaktan baktığımızda “vay be 10 yıl geçmiş” diyoruz. Ama bunun yaptığımız işin yapılma anıyla pek bağlantısı yok sanırım. Bizim önümüzde bir oyun oluyor, önce bunu ortaya koymaya çalışıyoruz. Sonra da bu oyunun oynanma anıyla uğraşıyoruz. 10 yıl değil 100 yıl da geçse işleyiş böyle sanırım.
Sahneye koyduğunuz oyunlarla ve temsil şekillerinizle sahnede güçlü bir atmosfer yaratıyorsunuz. Kalabalık bir kadro, ışıklar, müzikler ve dekorlar… Metinleri seçerken dikkat ettiğiniz noktalar neler oluyor?
A.Ş: Metin seçimi en zor şey. Yani ilk en zor şey. Genelde bir şeyler söyleyen, kendimizin de sevdiği oyunlar seçmeye çalışıyoruz. Ama seyircilere ulaşmada sıkıntı çekmemeli oyun. Ve tabii anlaşılmaz olmamalı.
F.K: Metin seçerken öncelikle ne söylemek istediğimize dikkat ediyoruz. Metnin söylediğiyle tiyatronun derdinin uyuşmasına önem veriyoruz. Ve hep birlikte tartışıyoruz.
Bu sezon da Nâzım Hikmet’in kaleminden çıkan bir tiyatro oyunuyla sahnedesiniz. Dünyanın her yerinde, her zaman güncelliğini koruyan “otorite” kavramıyla uğraşan oyunu İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok muydu? Oyunun otoriteye getirdiği bakışa dair neler söyleyebilirsiniz? Bu oyunu seçmenizde bu bakışın etkisi oldu mu ve oyunu seçmenizde önemi olan etkenler ne oldu?
F.K: Oyunu seçmemizde en önemli etken Nâzım Hikmet’in bakış açısı oldu.
A.Ş.: Nâzım Hikmetin oyununda anlattığı şeyler, hepimizin hayatımızda yüzleşmesi gereken durumlar. Bunun için sadece memur ya da üst kademeden bir yönetici olmaya gerek yok. Hepimizin içinde o otorite duygusu var. İnsan her zaman içtenlikle vicdanının sesini dinlemeli.
“Otorite” global bir kavram ve ciddi bir mesele. Oyunda otoritenin temsili olarak Ivan Ivanoviç nasıl bir karakter? Ivanoviç kötü bir arkadaş mı?
A.Ş.: Bu soruyu size sorayım ben sizin İvan İvanoviçiniz kim? Başkası mı? Kendiniz mi yoksa?
Emrah Eren: Petrof’u “otorite”sine kavuşturan yolun taşlarını döşeyen bir katalizör gibi düşünebiliriz İvan’ı. “Önünüz, arkanız, sağınız, solunuz… İçiniz, dışınız… Sol memenin altındaki cevahiriniz ya da şah damarınız… En yakınınız ya da en uzağınız… Kişiye ve durumlara göre değişir…” diye nitelendirmiştim başka bir söyleşide. Otoriter olmanın ya da olmamanın seçimi yine Petrof’un özgür iradesine kalmış. Hayat gibi…
F.K.: Ben İvan İvanoviç var mıydı, yok muydu hâlâ bilmiyorum ki nasıl bir karakter olduğunu bileyim. Hâlâ arıyorum. Ah bir bulsam. 🙂
Sadece İvan İvanoviç değil sahnede yer alan diğer karakterler de Petrof’u yoldan çıkarmaya kendini adamış, her biri bir zaaf noktası gibi. Peki bu karakterler neleri temsil ediyor?
E.E.: Sonu az çok kestirilebilir bu “mesel”e yaklaşırken sadece Petrof’un dönüşümüne değil bu dönüşümün nasıl ve hangi ellerce yönlendirildiğine de odaklandık. Temsiliyet için tek bir adres vermem biraz zor ancak Petrof’un girdiği bu zorlu sınavı ona uygulayanlar olarak betimlersem sanırım yanlış olmaz.
F.K.: İyisiyle kötüsüyle tüm insanlığı temsil ediyorlar bence. Yol göstereni de var yoldan çıkaranı da… Önemli olan bizim insiyatifimizi hangisinden yana kullanacağımız.
A.Ş.: Ayrı ayrı değil de bir bütünü temsil ediyorlar. İnsanın zaaflarına hizmet ediyorlar. Bunları kullanıp nasıl kendimizden farklı bir insana dönüşebileceğimizi gösteriyorlar.
Oyunun yönlendirilmesinde dekor, ışık ve müzik ön planda. Sürekli tekrar eden bir melodi, bardak, koltuk ve kapılar gibi pek çok metafor yer alıyor. Bu metaforlar ne anlama geliyor, bize biraz ipucu verebilir misiniz?
E.E.: Oyunun bu yorumunda sadece Petrof’un dönüşümünü değil bu dönüşümün nasıl gerçekleştirildiğini izliyor seyirci. Dolayısıyla Petrof’u dönüştüren “proje”nin kullandığı elementler bu “proje” için özel üretilmiş olmalıydı. Tasarlanan görselin değişen, dönüşen ve en önemlisi Petrof’u bu sarmalla büyüleyen bir plastiği olmalıydı. Kullanılan müzik, ışık, renk ve malzeme seçimleri bu “proje”yi Petrof’a uygulayabilmek için hipnotik bir etki yaratma amacı güdüyor. Gerisi izleyicinin hayal gücüne kalmış…
F.K.: Yönetmenimizin tercihleridir. Bunun cevabını seyirciye bırakmayı daha doğru buluyorum.
Oyunda “insanlara kağıtlardan çok inanan” Petrof’un erdemleri ve otoritenin baş döndürücü gücü, yozlaşmış bürokrasi arasındaki gel-gitlerinin öyküsü anlatılıyor. Metnin ışığında eleştirel bir oyun yaratırken neleri göz önünde bulundurdunuz?
E.E.: İnsan uslanmayan hayvan… Aynı hataları üst üste, hız kesmeden ve bile isteye yapan… “Tarih tekerrürden ibaret” mottosunu ne kadar kanıksadık değil mi hep birlikte? Neden? Neden aynı hataları yapıyor insan sonucunu bildiği halde? Sonu yıkım, sonu mutsuzluk, yalnızlık… Uzak açıda bu soruların yanıtını kovaladım hep, bulabildiğimi de bulabileceğimi de sanmıyorum…
F.K.: Dertleşmek istedik, dert paylaşmak… Ama sıkmadan , boğmadan dertleşmek…
A.Ş.: Oyunlarımızı seçme biçimimizi anlattık. Bu oyun içinde aynısı geçerli.
Tiyatroadam’ın diğer projelerinden de söz edelim isterim. Sizin için yaptığınız işlerin temelinde “birliktelik” kavramının önemli olduğunu belirtiyorsunuz. Nedir bu birliktelik kavramı, nasıl sağlanır?
F.K: Birliktelik zaman içinde oluşuyor kuşkusuz. Niyetleri ve dertleri ortak insanların bir araya gelmesiyle… Bence birlikteliğin ilk kuralıysa “tartışabilmek”.
A.Ş: Birliktelik kendiliğinden ortaya çıktı bizde. İlk yaptığımız işi yaparken -ki Albay Kuş adlı oyundu bu- birlikte yapmaya başladık her şeyi. Sahnede de böyle bir enerji oluştu. Ve sonra hep “birlikte” devam etmeye çalıştık.
Pek çok atölye düzenliyorsunuz TiyatroAdam bünyesinde. Bu atölyelerden bahseder misiniz?
A.Ş.: Hafta içi ve hafta sonu olmak üzere iki atölyemiz var şu an. İlk kurun ortalarına geldik. Oyunları ve tiyatroyu yapma biçimimizi elinizden geldiğince aktarmaya çalışıyoruz biz. Onun dışında Murat Karasu, Ümit Aydoğdu, Emrah Eren’de kendi dallarında eğitimler veriyorlar. Şan, hareket, eskrim gibi diğer derslerimiz de mevcut. Biz ne yapıyorsak arkadaşlara da onu iletmeye çalışıyoruz.
F.K.: Atölyelerimizde Tiyatroadam olarak zaman içinde biriktirdiklerimizi paylaşıyoruz. İlgilenenler detaylı bilgiye internet sitemizden ulaşabilirler.
Tiyatroadam bu sezon için başka neler düşünüyor?
A.Ş.: Sürpriz.. Bakalım neler yapacağız.:)
YABANCI KALMA