M.SADIK ASLANKARA – TİYATRO DERGİSİ
28.11.2017
Kovaçeviç Metaforlarıyla Toplum…
Duşan Kovaçeviç, ülkemizde de ilgiyle izlenen, bu doğrultuda oyunları aralıklarla sahnelenen, oyun metinleri Mitos-Boyut tarafından yayımlanan da bir yazar. Demek ki seviliyor, hak ettiği ilgiyi görüyor seyirciyle okurdan.
İkinci Dünya Savaşı ardından, hele son otuz kırk yıl içinde yaşanan büyük acılara ortaklık yapan insanlar, farklı diller, kültürlerden gelseler de, ortak değerler çevresinde toplanabiliyor, yürek, duygu birlikteliği yapıp, akıl uyumu sergileyebiliyorlar.
Sözgelimi bunlar arasında barış özlemi, sevgi, kardeşlik türünde iyimser düşünceler de düş kırıklığı, umutsuzluk, gelecek güvensizliği gibi karamsarlık yansıtan duygular da geniş kitleler arasında çok sayıda ortak bulabiliyor kendisine. Etkileşim zinciri bu yönde çalışıyor.
Bu umutları veya umutsuzlukları yaşayan insanların henüz büyük bölümüyle yaşamlarını sürdürmekte olduğunu unutmayalım bu arada. Zaten Kovaçeviç de bu kuşakların bir simgesi gibi alınabilir pekâlâ.
Duşan Kovaçeviç oyunlarının toplumumuzda bunca geniş karşılık bulmasını, kendi payıma, görece buna da bağlıyorum bir ölçüde. İnsanlar, içlerinde çökelti oluşturmuş acıların veya kendi sınırlı dünyalarında yaşadıkları içsel sevinçlerin bir biçimde tanıklığını, alımlayıcılığını yaparak ortaklık paydası oluşturabiliyorlar aralarında.
Duşan Kovaçeviç’ten Bilge Emin’in çevirdiği, Emrah Eren’in yönettiği Tiyatroadam yapımı İntiharın Genel Provası’nı izlemeden önce bu düşünceler gelip geçti aklımdan… Nâzım Hikmet, önceki mevsim yine Emrah Eren rejisiyle Tiyatroadam’dan izlediğimiz İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? adlı oyununu yazarken ancak beş altı yaşlarında olan Duşan Kovaçeviç’in, şunca yıl sonra bir Nâzım ardılı olarak alınması pekâlâ olası o halde.
Kovaçeviç Tiyatrosunun Bileşenleri…
“Kovaçeviç tiyatrosu” üst başlığı altında alınabilecek bu oyunlarda göze çarpan izlek, biçem örtüşmesi bizi bu tiyatronun bileşenleriyle de buluşturuyor aynı zamanda. Çelişik düşünceler, çatışık duygular, hele bunlar yoğun baskı da görüyorsa, yazarın anlatma yolu olarak ne kalır geriye söyler misiniz? Kara anlatıyla eğretileme, masal-söylen diliyle fantezileme, gerçeküstüyle gölgeleme, saçma veya uyumsuzla yabancılaştırma diyelim sözgelimi… Ama ille, yine de söyleme…
Giderek bunun, demokratik olmayan baskıcı toplumlarda, dikta ya da faşist yönetim altında neredeyse seçenek olarak ortaya çıktığını gözden ırak tutmamak gerekiyor öyleyse.
İşte Duşan Kovaçeviç de bunları uyguluyor bir biçimde. Onu Nâzım’ın bu türdeki yapıtlarına götürürken sonrasında bu anlayış doğrultusunda plastik somutlamayla sahnelemeyi kendisine hedef edinen Tiyatroadam’ın iki yazarı buluşturması, buna benzer tutumlar, yaklaşımlar boşuna değil öyleyse.
Sonuçta gülmece dozunu hüzünle ayarlayıp sanattaki kara anlatı damarını yere düşürmeden hakkını verebilen bir yazar Duşan Kovaçeviç. Tiyatroadam da bunu somutlayan bir topluluk…
Duşan Kovaçeviç-Tiyatroadam Örtüşmesi…
Yönetmen Emrah Eren, dekor-kostüm tasarımında Barış Dinçel, Işık tasarımında Yakup Çartık, koreografide Gizem Erdem, müzikte Tevfik Kulak imzalarının da desteğini alarak yazarla topluluğu oyunlarında buluşturmayı, aynı somutlayış içinden yazarı da tiyatro grubunu da ayrı ayrı görüp değerlendirebileceğimiz bir kavrayış getiriyor.
Buna dört oyuncunun, hadi ekleyelim, dört büyük oyuncunun âdeta nefes tutularak izlenen katkılarını eklemek zorunlu: Erdem Akakçe, Fatih Koyunoğlu, Kadir Çermik, Selen Öztürk…
Bu çerçevede yazar-yönetmen-topluluk örtüşmesinin bütünlük sergilediği öne sürülebilir. Yazı boyunca altını çizdiğimiz bileşenler, bunlara dayanak oluşturan metaforlar, imgeler, göndermeler bu açıdan yönetmen tarafından alabildiğine yüksek enerjiyle seyirciye algılatılırken dört oyuncu bunları etli-canlı hale getirmekte kendileriyle yarışırcasına tutum sergiliyor.
Oyunculuklarla ortaya çıkan metin, bu nedenle farklı uyumla, bir an için çiçek dürbününden bakarcasına ya da bir ışık hızının bıraktığı ize benzer uçucu duygularla algının önünü açarken, yanı sıra buna dönük anlam için seyirci de çimdiklenircesine kışkırtılıyor bir bakıma.
Biraz da İntiharın Genel Provası üzerinde duralım şimdi.
“İntiharın Genel Provası”…
Bütüncül tiyatro anlayışına sahip Tiyatroadam, izleyebildiğim oyunlarında toplumsal oluşumlar, işleyişler arasında sıkışan bireye, onun vuruklarıyla yarıklarına yöneliyor denebilir bunlarda. Nitekim İntiharın Genel Provası da, bunu birebir yansıtıp gösteren çalışma olarak geliyor sahneye.
Demek ki Tiyatroadam’ın anlatım dili, estetik kavrayışı, sahne plastiği vb. açısından tam bir örtüşme yaşandığı açık bu oyunda. Bunun sonucunda şöyle bir önerme getirmek bile olanaklıymış gibi görünüyor bana: Evet, Tiyatroadam, sahneye çıkardığı oyunları sanki sipariş verip kendileri için özel olarak yazdırıyor. Öylesine örtüşme, kilitlenme…
İntiharın Genel Provası’nda da bunu görüyoruz işte. Tanıtmalıkta kendilerinden, bu oyundan söz ederken söylediklerini anımsıyor insan. Bir aforizma olarak da alınabilir bu deyiş: “Anlamı gölgede bırakmadan, seyir zevki yüksek, eğlencesi bol” tiyatro yapmak!
Gerçekten de topluluktan izlediğim bütün oyunlarda bu özdeyişle örtüşen bir sahne somutlayışı gördüğümü söyleyebilirim kendi payıma. Nitekim son olarak Duşan Kovaçeviç’ten Bülent Emin çevirisiyle sergilenen oyunda da bunun yeni örneğiyle karşılaşıyoruz.
Evet, işte izlenecek bir oyun daha size, Tiyatroadam’dan…
YABANCI KALMA